TBMM Genel Kurulu’nda 10 Aralık’ta başlayan 2019 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve 2017 Kesin Hesap Kanun Tasarısı görüşmeleri bugün sonlandı. 12 gün boyunca aralıksız devam eden birçok tartışmalara sahne olan maratonda, Meclisin çıkardığı en önemli kanun olan bütçenin tümü üzerinde son konuşmalarda Ak Parti Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan da kürsüye çıktı.
Turan, Meclis TV ve TRT3’ten canlı olarak yayınlanan AK Parti Grubu adına yaptığı 30 dakika süren konuşmasında şu ifadeleri kullandı; 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi için AK PARTİ Grubumuz adına söz aldım. Gazi Meclisi, siz kıymetli milletvekillerimizi, ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. Bizlere bu ülkeyi vatan eden, bedel ödeyen şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Aynı şekilde bedel ödeyen gazilerimizi, yakınlarını minnetle anıyorum. Onlar bu ülkeyi bize bıraktılar, bizler bu ülkeyi daha ileriye taşımak için, daha güzel işler yapmak için, onlara layık olmak için gece gündüz çalışacağız. Bugün yasama faaliyetlerimizin özel bir bölümünü görüşüyoruz. İnsanların bir arada yaşaması, onlar için yeni, çeşitli ihtiyaçlar doğurmaya başladığında sosyal teorilere göre de zaman içerisinde bu toplulukların devlet olmaya başlamasından sonraki süreçte bütçe diye bir tanım ortaya kondu. Bütçe olarak adlandırdığımız bu kavramın yasama faaliyetlerinde çok özel bir görev olduğunu, bir anlamda hükûmetlerin, devletlerin yaşamasında, vergilerin dağılımında çok hassas bir konu olduğunu tüm konuşmacılar ifade ettiler. Zaman zaman itham edildiği gibi sert ifadelerle söylendiği gibi değil, aksine biz bütçeyi bu milletin cebi olarak gördük, 4 çocuk okutan emeklimizin cebi kadar kutsal saydık. Biz, bu milletin pazarını tenceremizde kaynayan aş bildik. Biz, bu milletin unuttuğu para üstünü üzerimize bir hak bildik. Biz, bu milletin cebine uzanan eli mahremimize uzanan el olarak gördük. Bu millet hastane kuyruklarında canından oldu. Bu millet benzin kuyruklarında malından oldu. Bu millet gaz kuyruklarında Kemal Sunal filmlerine sayenizde gündem oldu. Bugün on altı yılın sonunda değişen yeni sistemle beraber farklı bir tarzda bütçemizi görüşüyoruz. Yasamanın, yürütmenin çok sert kurallarla ayrıldığı, demokrasiye bir adım daha fazla imkân sağlandığı… Bakınız, her ne kadar bu bütçe görüşmelerinde sistem değişikliğine hak etmeyen ifadelerde, ithamda bulunulsa da bu sistem tartışmaları geride kaldı. Millet kararını verdi, artık Türkiye’nin sistem diye bir tartışması kalmadı. Ancak şu sorumluluğumuz var: Bu sistemi beraber inşa ediyoruz, teamülleri ortaya koyuyoruz, İç Tüzük değiştiriyoruz. Her partinin muhalefet, iktidar beraberce, bu sistemin yeniden hayata geçmesi için, gelecek nesillere daha sağlıklı bir zeminde bırakmak için büyük görevlerimiz var. O yüzden, her yıldan daha farklı bütçe yapma görevimiz var sayın vekiller.
“ON YEDİ YILDAN BERİ BÜTÇE YAPMAK HER PARTİYE NASİP OLMAZ”
Bütçe yapmak kıymetlidir ancak bir başka kıymet şudur ki: Ak Parti iktidarları bu sene 17’nci bütçesini yapıyor, on yedi yıl, dile kolay; bir defa olur, iki olur, üç olur, on yedi yıldan beri bütçe yapmak her partiye nasip olmaz, her parti bunu yapamaz. Dünyada Japonya gibi, Kanada gibi, İsveç gibi birkaç ülke dışında böyle bir süre yok. Türkiye’de Demokrat Partinin on yıl gibi uzun bir süresi var ama daha üzeri Ak Parti’nin hamdolsun var. Tabii ki bu bizi şımartmak değil, yükümüzü, sorumluluğumuzu artırmak için bir başka başlıktı. Bakınız değerli vekiller, bu günlere ezbere gelmedik, bu günlere bir anda gelmedik.
“AK PARTİ’YE KARŞI OLMAK SİZİ KUMPASÇILARDAN DA YAPMAMASI LAZIM”
Türkiye’nin 90’lı yıllardaki hatalarını da hatırlamaya çalışın; katsayısı kavgaları, başörtüsü kavgaları, televizyonlarda Fadime Şahin’in görüntüleri, IMF komiserleri, batan bankalar, parti kapatmalar, Meclisteki hükûmet değişikliklerinin sürekli olduğu, subayların Başbakanlara laf yetiştirdiği, medya patronlarının bakanlar, Başbakanlar, Cumhurbaşkanı atadığı ve daha ötesi jakoben elitlerin Türkiye’nin tüm hâkimiyetini eline aldığı bir dönemi maalesef beraber yaşadık. Onlardan sonra Ak Parti’li yıllar başladı. Ak Parti’li yıllarda ‘Muhtar bile olamaz’ denilen bir adamın hikâyesi başladı. Onun ardından maalesef ‘Parti seçime girer ama genel başkan giremez’ gibi bir garabet süreci başladı. Onun ardından 27 Nisan e-muhtırasını yaşadık, gördük. O muhtıraya dik duranları ama yanında olanları gördük. Aynı şekilde 367 şaklabanlığını gördük. O şaklabanlığa dik duranları ve yanında olanları gördük. Kapatma davasını ve o davanın karşısında olanlarla beraber ‘Ankara’da hâkimler var’ diyenleri, yanında olanları gördük. Bu kumpaslar boşa çıktı, ardından bunlarla Türkiye’de büyümeyi engelleyemeyenlerin Gezi eylemlerine başladığını gördük. Teröristlerle beraber meydanlara çıkanların yanında olanları gördük, karşısında olanları gördük. 17 Aralık süreci başladı, aynı şekilde benzer süreçleri gördük. Bakınız MİT krizi oldu. Yanlış bir şey söylemiyorum arkadaşlar. Soruyorum: 27 Nisanda neredeydiniz? MİT krizinde neredeydiniz? 17 Aralıkta neredeydiniz? Kapatmada neredeydiniz? Hiç demokrasinin yanında olmadınız. Bunu söylemeyelim mi? Bakınız, Ak Parti karşıtlığı anlaşılır bir şey. Ak Parti’ye karşı olabilirsiniz ama Ak Parti’ye karşı olmak sizi kumpasçılardan da yapmaması lazım, sizi kumpasçılarla beraber aynı sırada oturtmaması lazım.
“ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN EVLATLARIYLA AK PARTİ’NİN YİĞİTLERİ BİR ARAYA GELDİ, CUMHUR İTTİFAKINI KURDULAR”
Değerli arkadaşlar, onun ardından o süreçler bitince yine Türkiye’nin büyümesini engelleyemeyenler maalesef 15 Temmuz gibi kanlı bir alçak darbe girişimine başladılar. Ama millet dik durdu. Milletiyle beraber meydanlara çıktı ve Türkiye’de tabiri caizse demokrasi tarihini ters çevirdi. Bakınız, ‘Türk aydınları için batının sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez’ Bu veciz ifadeler Türk siyasetine ve düşüncesine yön vermiş Alparslan Türkeş’e ait. Alparslan Türkeş’in evlatlarıyla Ak Parti’nin yiğitleri bir araya geldi, Cumhur İttifakını kurdular, küresel güçlere karşı operasyonları ters çevirdiler, yok ettiler. Biz Cumhur İttifakını sadece üç, beş oranlık, gramlık, belediyelik ve ilçelik bir mesele olarak görmüyoruz. Küresel operasyonlara karşı bu ülkenin millî güçlerinin bir araya gelmesi olarak görüyoruz.
“TÜRKİYE BÜYÜMEYE DEVAM EDECEK”
Bu tarihî özetten sonra şunu söylemek isterim: Bizler bu bütçeyi hazırlarken şu on beş günden beri çok farklı ifadeler ve ithamlarla karşılaştık. Halkımızın anlayacağı gibi birkaç temel rakamı verip eleştirilere geçeceğim. Mesela, bu bütçemizin toplamı bu sene 961 milyar. Bu sayı tek başına çok bir anlam ifade etmeyebilir ama şu kıyasla çok anlamlı: Ak Parti’nin iktidara geldiği yıl Türkiye’nin bütçesi 98 milyardı. 98 milyara aldığımız bütçeyi bugün 960 milyara çıkarmışız. Bunun yanında, sadece sağlık bütçemiz 96 milyar arkadaşlar, sadece sağlık bütçemiz. Bunun yanında, eğitim bütçemiz 361 milyar. Rakamlar yanlış söylemiyor. Sürekli bize faiz ithamında bulunuldu, ‘faizciler, rantçılar’ dendi. Arkadaşlar, Ak Parti iktidara geldiğinde bu rakam önemli, Türkiye’de vergilerden toplanan paranın yüzde 86’sı faize giderdi, 86. Bugün yüzde 12’si gidiyor ya, bunu söylemeyelim mi, bundan daha büyük mutluluk olabilir mi? Sürekli bize ‘borç var’ dediler, ‘borcu artırdı’ dediler. Bakın değerli arkadaşlar, kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranını yüzde 72’yle aldık, bugün bu oran yüzde 29, Avrupa’da yüzde 81 oranlarında. Hani, borçluyduk biz? Borçtan daha çok yatırımımız var, gelirimiz var. O yüzden aynı şekilde maliye bütçemizdeki istikameti devam ettireceğiz, Türkiye büyümeye devam edecek. Bakınız asgari ücret: O zamanki rakamlardaki alınan benzin, benzer ürünlerdeki değer ile bugünkü çok farklı. Arzu eden varsa kuliste çay içeriz, rakam rakam anlatalım ama memur maaşında, asgari ücrette, dolarda, bütün çalışmalarda göreceksiniz ki alım gücümüz çok daha fazla olmuş. Sadece sosyal yardımlara bu bütçede tam 62 milyar ayırmışlar arkadaşlar, 62 milyar. Bu rakam toplam bütçemizin yüzde 6’sını geçiyor, 6,5’unu buluyor. Bunlar az şeyler mi? Hani, bizim bütçemiz rant bütçesiydi, zengin bütçesiydi. Eğitimle, sağlıkla, sosyal yardımlarla zaten bütçenin göbeğinde halkımız var, milletimiz var, bununla gurur duyuyoruz zaten. Evde sağlık hizmetleri, ambulans sayıları, hastane sayıları, yatak sayıları tek tek konuşulduğunda, Türkiye’nin büyüdüğüne dost düşman herkes şahit. Ben Çanakkale vekiliyim. Yıl 2002; 12 ilçemiz var, 600 köyümüz var, 3 ambulansımız var arkadaşlar. Bu sene kaç, biliyor musunuz? 50 ambulans var, 50. 3’ü 5 yaptık, 10 yaptık demiyorum; 3 ambulans vardı, bugün 50 oldu. Hava ambulansı ayrı, kara ambulansı ayrı, deniz ambulansı ayrı. Değişmeyen okulumuz kalmadı, değişmeyen hastanemiz kalmadı. Her alanda çok önemli adımlar attık. Rakamlarla tatmin olmazsanız birkaç şey daha söyleyeyim: Türkiye’nin önemli kurumlarından Türk Hava Yolları Ak Parti’nin, Türkiye’nin büyümesine bağlı olarak büyüdü. Mesela 66 uçak vardı ilk yıllarda, bu sene 330 olmuş; 66 uçağımız 300’ü geçmiş. 10 milyon yolcu taşıyan Türk Hava Yolları 75 milyona gelmiş. 300 noktaya uçuyormuş, 308 olmuş. Her şey büyüyor arkadaşlar; sabit olan, değişmeyen tek sizsiniz. Her şey değişiyor, her şey gelişiyor; siz aynen bağırmaya devam edin. TOKİ on beş yılda toplam 3,5 milyon ev yapmış, sosyal konut yapmış. Avrupa’da, Orta Doğu’da, Uzak Doğu’da böyle bir sayı yok. O yüzden, bir daha söylüyorum: Her alanda büyüyoruz. TİKA’mız sınırları aşan projelerde hep öncü oldu. Moldova’da Gökoğuz yerinde TİKA var, Arakan’da TİKA var, Gazze’de TİKA var, Han Yunus’taki zeytinyağı fabrikalarında TİKA var, Kolombiya’da, Moğolistan’da TİKA var. Arkadaşlar, biz, Moğolistan diyoruz; biz, Kolombiya, Gazze, Filistin diyoruz; siz ‘Sarayın kaç ampulü var?’ diyorsunuz. On beş kere bunu konuşuyoruz. Her gün bunu konuştuk. Değerli arkadaşlar, kendinizi değiştirin. Bakınız, savunma sanayimiz ayrı bir onur, ayrı bir keyif. Yüzde 24’lerde olan millî savunmamızın yerlilik oranı şu anda yüzde 70’lere vardı. Geçen hafta Verimlilik Vakfı’nın teknoloji fuarı, özel sektör-kamu sektörü. Her alandaki teknoloji gelişmesini beraber yerinde gördük, keşke gezseydiniz. Bu gurur Ak Parti’nin değil, Türkiye’nin gururu. Partiler gelir geçer, hükûmetler değişir ama büyüyen Türkiye’dir veya değildir. O yüzden gelişene alkış tutun, iyiye ‘evet’ deyin. ATAK helikopteri, Altay tankı, millî piyade tüfeğimiz, lazer güdümlü CİRİT’lerimiz, SİHA’larımız, İHA’larımız, fırtına obüslerimiz, hepsi devam ediyor. ‘Fabrika kurulmadı’ dediniz. Değerli arkadaşlar, nasıl kurulmadı ya, nasıl kurulmadı? Bir insan nasıl kendi memleketine, kendi ülkesine bu kadar kulağını, gözünü kapatır? On altı yılda Türkiye’de 308 OSB’de 65 bin fabrika ve iş yeri açmışız. Bu yatırımlar Papua Yeni Gine’de değil, Türkiye’de. 4 bin olan KOBİ desteğimiz bugün 300 binleri geçmiş. Dünya kadar firmanın yatırımı var. Tarımla ilgili öyle, diğer konularda öyle. Her alanda iddiamız var, daha güzel işler yapmaya çalışacağız.
“ONLARIN DERDİ BU ÜLKENİN EVLADI TAYYİP ERDOĞAN DEĞİL”
Biz bunları söylerken on beş günden beri şu an olduğu gibi sadece bağırmaya, dinlememeye, anlamamaya kurulmuş arkadaşlar ne yaptılar? Geldiler bize ‘tek adam’, ‘saray bütçesi’, ‘gazeteciler cezaevinde’ gibi ifadelerde bulundular. Bir defa şu tek adam anlayışına bir cevap vermek isterim. Siz ‘tek adam’ diye diye kaç defa seçime girdiniz. Demeye devam edin, hâlâ söylemeye devam edin, biz bundan korkmayacağız. Onların derdi tek adam değil, onların derdi bu ülkenin evladı Tayyip Erdoğan değil, onların derdi bu ülkenin sahip çıktığı millî değerleriyle beraber sahip çıktığı on altı yılda 16 defa yenemedikleri bu milletin kendisi. ‘Menderes diktatör’ kim diyor? Burası diyor. Bakınız ‘Özal diktatör’ kim diyor? Burası diyor. Bakınız, Baykal ne diyor: ‘Özal diktatör’ diyor. Demek ki mesele Menderes değil, Özal değil, Erdoğan değil, halkla yürüyen, milleti büyüten, Türkiye’yi güçlendiren kim varsa ‘hayır’ demişsiniz. Siz bize bir gün ‘Aman, ne iyisiniz’ derseniz, biz korkarız kendimizden. Menderes’e ‘hayır’ diyenler, Özal’a ‘hayır’ diyenler, Ak Parti’ye hayır desinler; biz bundan rahatız, bundan gururluyuz. Gazeteciler hapse atılmış. Arkadaşlar, tüm dünya biliyor ki Türkiye’deki fikir hürriyetini, inanç hürriyetini, giyim hürriyetini, parti teşkilatlarının rahatlaması hürriyetini Ak Parti büyüttü. Ne derseniz deyin, ne derseniz deyin. Önceden kapanan partiler vardı, şimdi var mı? Bakınız, EMASYA Protokolü’nden başlayın YAŞ’ın yeni kararları aşamasına kadar, sivil MGK hayata geçmesinden başlayın DGM’lerin tarihe geçmesine kadar her alanda dünya kadar anayasal değişikliği, yasal değişikliği Ak Parti yaptı, fikir hürriyetinin önündeki engelleri Ak Parti kaldırdı. Sizin kızdığınız, ‘fikir hürriyeti’ diye ifade ettiğiniz ‘gazeteciler orada’ dediğiniz, gazeteciler değil. Bir Demirtaş, Leyla Güven, Can Dündar; kim var başka ya? Arkadaşlar, sizin gibi düşünmeyenler havuz medyası, sizin gibi düşünmeyenler yalaka. Nasıl olacak bu iş? Nerede bu özgürlük? Bakınız, Hikmet Kıvılcımlı komünist yazar. Bu adam hapse girdiğinde Ak Parti mi vardı? Siz vardınız. Nazım Hikmet hapse girdiğinde Ak Parti mi vardı? Siz vardınız. Aziz Nesin, Marko Paşa hapse girdiğinde Ak Parti mi vardı? Siz vardınız. Necip Fazıl, büyük çoğunluğun kahramanı hapse girdiğinde Ak Parti mi vardı? Siz vardınız. Aynı şekilde ‘Açın kapıları Osman geliyor’ diyen meşhur Serdengeçti hapse girdiğinde Ak Parti mi vardı? Bir daha diyorum, sizin özgürlüğünüz sizin gibi düşünmeyenler için değil; siz, sizin gibi olanlar için bunu söylüyorsunuz. Kim farklı yazsa havuz medyası, kim farklı söylese yalaka medya… Hani sizin özgürlüğünüz, hani sizin fikir ifadesine katkınız? O yüzden bir daha söylüyorum, bu yaklaşım doğru bir yaklaşım değil.
“FETÖ’NÜN EN SEVMEDİĞİ ADAM, BİR ERBAKAN, İKİ ERDOĞAN”
Bakınız, FETÖ meselesi Türkiye’de her kesimi yordu, her kesimi üzdü. Devletimiz büyük bir riskten kurtuldu milletimizle beraber, Sayın Erdoğan’la beraber. Fakat her gün buraya çıkan arkadaşlarımız utanmadan, sıkılmadan 3-5 fotoğrafı göstererek yok efendim FETÖ’yle fotoğrafınız var, yok efendim FETÖ’yle şunu yaptınız gibi şeyler söylediler. Bakın arkadaşlar, eğer illa fotoğraf açacaksak, illa fotoğraf söyleyeceksek daha Ak Parti tarihte yokken CHP’nin Genel Sekreteri Kasım Gülek, Gülen’le beraber, FETÖ lideriyle beraber dünya kadar toplantı yaptı. Aynı şekilde Fatih Üniversitesinin arsasını Kasım Gülek’in eşi bağışladı. Mesele sen-ben kavgası değil, şunu yapacağız arkadaşlar, bundan keyif almıyor, Kasım Gülek FETÖ’cüdür demiyorum ama şunu söylüyorum: Her gün çıkıp arkadaşlarımızın fotoğrafını gösterdiniz, bu doğru bir şey değil. Biz bu adamların ne olduğunu öğrenince, ne yaptığını öğrenince başından sonuna tüm grup ayağa kalktık ve mücadele ettik ama yalnız kaldık. Bakınız, şimdi soruyorum, elli yıldan beri bu ülkede FETÖ var, FETÖ’nün yanında CHP var, o zaman ki Çiller’in fotoğrafı var, Demirel’in var, Özal’ın var. FETÖ’nün en sevmediği adam, bir Erbakan, iki Erdoğan. Bunu biliyoruz yahu, bunu biliyoruz. Bakın bağırmayın. Diyor ki bir tane şefaat hakkım olsa Ecevit’e yapardım. Ak Parti yok o zaman. O yüzden diyorum ki geçmişle uğraşmayın. Söylemek istediğim şu: Biz bu adamların dershanesini kapatmaya gittiğimizde siz karşı çıktınız. Biz bu adamların bankasını kapattık, siz karşı çıktınız. Biz bu adamların gazetesini kapattık, siz karşı çıktınız. Bir gün ben burada milletvekiliyim, orada dedi ki Genel Başkanımız: ‘MİT Başkanına FETÖ operasyon yapıyor. MİT Başkanına FETÖ’nün savcıları operasyon yapıyor.’ Ak Parti Grubu toplandı, 300’ü burada oldu, sabaha kadar, tabiri caizse kan ter içerisinde MİT krizinin önüne geçmek için, FETÖ MİT’e giremesin diye kanun maddesi çıkardık. Neredeydiniz, neredeydiniz? OHAL ilan ettik, neredeydiniz? Uzatmak istemiyorum ama diyor ki CHP’nin vekili: ‘Bizim cemaatle yaptığımız ittifaktan utanç duyuyorum, utanç.’ Bu adamlarla biz savaşırken siz neredeydiniz? O yüzden çıkıp çıkıp 3 arkadaşımızın FETÖ’nün okulunun, camisinin açılışındaki fotoğrafı göstererek bir şey yapamaz. Fotoğraflar burada, bankada varsınız, okulda varsınız, dershanede varsınız, her yerde varsınız. Bizler daha ciddi, daha iyi bir muhalefet bekliyoruz. Daha iyi muhalefet, daha iyi iktidar demektir.
“BİZ ERDOĞAN’I SARAYDAN DEĞİL, KASIMPAŞA’DAN BİLİRİZ”
Bakınız, önümde şimdi Sayın Kılıçdaroğlu’nun konuşması var, çok çok özür diliyorum, bu kürsüye yakışmadığını biliyorum ama 70 yaşında bir Genel Başkan, iktidardan sonraki en büyük partinin Genel Başkanı bunları dedi diye söyleyeceğim, yakışıyor mu yakışmıyor mu aziz milletimiz karar versin; çok özür diliyorum, benim üslubum bu değil, diyor ki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna: ‘alçaklar’, ‘sapına kadar’, ‘beslemeler’, ‘namertler’ diye devam ediyor. Ayıp, ayıp, muhalefet bu değil arkadaşlar. Saygın muhalefet, iyi iktidar demektir; saygın muhalefet, büyük ülke demektir. Tabii, Genel Başkanı yapar da yardımcısı, vekili boş durur mu? Bakın, elimde bir örnek daha var, nasıl bir muhalefetle karşı karşıyayız diye. İsmini vermeyeceğim bir genel başkan yardımcınız, bundan bir ay kadar önce Sanayi Bakanımıza yazılı soru önergesi veriyor, hakkı var, vermesi lazım, soru şu, diyor ki: ‘Taraf gazetesini Bakanlığın toplantısına niye çağırmıyorsunuz?’ Taraf kapanalı beş sene olmuş, beş. Kes kopar muhalefeti, almış beş yıldan beri; aynı soru, aynı metin, aynı teklif? ‘Taraf gazetesini neden toplantıya çağırmıyor bakanlar?’ diye daha geçen soru sormuşsunuz. Arkadaşlar, bu iyi bir yaklaşım değil, daha ciddi olun, dersinize çalışın, hep beraber daha iyi işler yapmaya çalışalım. İyi muhalefetten biz keyif alırız. Siz bağırın, biz rahatız. Siz yanlış yapın, biz rahatız. Bakın, eğer iyi iş yapmazsanız aynı şeyi tekrar edersiniz, biz başarılı olmaya devam ederiz. Bir parti on yedi yıldan beri iktidardaysa sadece bu onların başarısı değil, sizin de katkınız var arkadaşlar. On yedi yıl ya, on yedi yıl! Bazen düşünüyorum, ‘Ya, hiç mi hata yapmıyoruz?’ diyorum. Hata yapıyoruz, insanız. Hiç mi yanlışımız yok? İnsanız, var. Ama, muhalefet yok ki. Halk bize kızıyor, sitem ediyor, oyunu düşürüyor, çıkarıyor ama ‘Yaparsa, AK Parti yapar’ diyor, bunu biliyor insanlar. Bakın, şimdi bizi hep eleştirdiniz: ‘Betona boğdunuz, betona boğdunuz!’ dediniz. İstanbul’da namı ‘Beton Ekrem’ olan adamı başkan yaptınız. Olmaz, yanlış yapıyorsunuz arkadaşlar! Soyadı ‘İmamoğlu’ diye muhafazakarlar oy verir zannediyorsunuz. Olmaz, kendinize gelin! Sağcıdan, Ak Parti’liden adam alarak, Ülkücülerden vekil alarak CHP büyümez. Gazi Mustafa Kemal’in partisiyle bu partinin hiçbir alakası yok, kalmadı arkadaşlar, kalmadı, keşke olsa. Bak, biz rahatız. Niye rahatız biliyor musunuz? Çok rahatız. Yıl 2011, CHP’nin ilk seçimi Kılıçdaroğlu’yla beraber, CHP’nin oy oranı yüzde 26. Bir sonraki seçime geçiyoruz, yıl 2015, yüzde 25. Bir seçime daha geçiyoruz, yıl 2018, yüzde 22. Bağırın kardeşim, bağırın, biz rahatız, siz bağırmaya devam edin! Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek yanlış bir iş. Bir diğer mesele, saray meselesi. Geldiniz, bütçenin başından bitimine kadar ‘saray, saray, saray…’ Ya, saray kadar taş düşecek başınıza ya. Arkadaşlar, saray eskidi, yenisini yapacağız, saray küçük geliyor, daha büyüğünü yapacağız belki hâlâ aynı şeyi söylüyorsunuz. ‘Saray’ diye ifade ettiğiniz, bizim başımızın tacı. Gazi Mustafa Kemal Dolmabahçe Sarayı’nda kaldı, yanlış mı yaptı? Çankaya’da kaldı, yanlış mı yaptı? Bu binalar devletin binaları, o gider, bu gelir; Erdoğan gider, sen gelirsin zor gelirsin de sen gelirsin. O yüzden diyorum ki: Binalarla kavgayı bırakın. Her valinin, her bakanın, her genel başkanın makamı var, olacak. Cumhurbaşkanının makamı da Türkiye’nin büyümesine bağlı olarak, ihtiyaçlara bağlı olarak daha farklı bir yere yapıldı. Sayın Erdoğan yarın bırakır, başka bir cumhurbaşkanı gelir orayı kullanır. Bakın, bu sene Başbakanlık kapatıldığı için yüzde 45 bütçe büyüdü ama kurumlar oraya bağlandığı için büyüdü. O yüzden diyorum ki ‘saray’ gibi komik yaklaşımlarla bize gelmeyin. Biz Erdoğan’ı saraydan değil, Kasımpaşa’dan biliriz. Biz Erdoğan’ı Belediye Başkanı olduğu zaman ben şahidim ‘Florya’da tesis var, git’ dediklerinde Üsküdar’ı bırakmamasından biliriz. Başbakan olduğunda ‘konut var, git’ dediklerinde Subayevleri’ni bırakmamasından biliriz. Erdoğan’ın sarayı bu milletin evi arkadaşlar, o yüzden bu tarz muhabbetleri bırakın artık. Ak Parti Grubu sizin gibi muhalefet yapmıyor, dönüp dolaşıp ‘Sarayın ampulü’ demiyor. Biz bu ülkenin değil, bu dünyanın tüm derdi ciğerimizde bilen insanlarız. Kıyıya vuran veya bombalanmış bir binanın enkazından çıkan çocuklar bizim çocuklarımız. Amansızca, acımasızca hedef alınan hastanedeki çocuklar bizim çocuklarımız. Cuntacı, bölücü teröristlerin şehit ettiği gencecik insanlar bizim insanlarımız, bizim yüreğimiz sızlıyor ve diyoruz ki: Biz kınamaktan başka bir yol bulalım. Bizim bir ruhumuz var, felsefemiz var Ak Parti olarak. Bu sıkıntılara, bu zulümlere, bu yanlışlıklara ‘one minute’ diyen bir adamla beraber yürüyelim istiyoruz. O yüzden ampulle, sarayla değil, daha üst değerlerle bu işi yapalım istiyoruz. Siyaset bizim için bir dert meselesi, bir sevda meselesi. O sevdanın karşılığı bugün Ak Parti. O yüzden diyoruz ki beraber daha iyi iletişim kurmamız lazım. Kendinizi güncelleyin, ‘ampul’den, ‘saray’dan, ‘tek adam’ gibi iftiradan öte şeyler söyleyin. Bizim bir derdimiz var bin dermana değişmeyiz diyoruz, daha üst yerlerden bahsediyoruz. Bu millet seçim oldu, bize oy verdi, ekonomik kriz oldu, sabretti, 15 Temmuz oldu, can verdi, bizim bu millete can borcumuz var, vefa borcumuz var diyor genel kurulu saygıyla selamlıyor, bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.”ifadelerine yer verdi./VİDEO HABER