ÇANAKKALE’DE KULİSLER KAYNIYOR: HER CEPHEDE SÖZDE KAVGA, ANCAK HERKES SUSKUN VE BEKLEYİŞTE..
Çanakkale’de siyaset ve bürokrasi cephesinde kulisler kaynıyor. İktidar cephesinde Bülent Turan–Ayhan Gider kavgası olduğu iddia ediliyor. Hükümet kanadında kabine değişikliği olacak mı, olmayacak mı; il/ilçe başkanları , kurum müdürleri gidecek mi kalacak mı; yeni isimler mi gelecek soruları neredeyse tüm ülkede olduğu gibi Çanakkale’de ki kulislerde de yankılanıyor.Ancak sözde bu tartışmalar kamuoyuna taşınmıyor, yansımıyor; çünkü ağızlarından birbirleri aleyhine tek bir cümle çıkmıyor.Çünkü söz konusu isimlerin hepsi, yıllardır tanınan, mikrofon karşısında cesurca konuşabilen, siyasette ve bürokraside kendini kanıtlamış figürler olarak tanınıyor.. Eğer isterlerse açıkça birbirlerini eleştirebilecek cesarete de sahipler. Fakat anlaşıldığı üzere, kimse bu nedenle doğrudan bir hırpalanma sürecine girmiyor, ihtilaflar dedikodu düzeyinde tutuluyor.
Bülent Turan ve Ayhan Gider’in etrafında dönen dedikodular, aslında kavganın kendisinden çok çevresindeki “cazgırlık” yapanların ürünü. Bu isimlerin yanındaki/etrafındaki sözde taraftarlar ve fesat odaklar olmasa, şehir bu kadar gergin bir atmosfere sürüklenmeyecekti. Samimiyetleri tartışılır belki ama en azından dedikodularla savaş atmosferi yaratılmamış olurdu. İkisini kıyaslayacak olan halktır, parti tabanıdır; kim ne üretmiş, ne hizmet yapmış ya da yapmamış, bunu görebilecek ferasete sahip olan da vatandaştır. Ancak kamuoyu ve basını bu dedikodularla besleyen çevrelerin zihniyeti, dünün FETÖ taktiklerinden farksızdır.
CHP’de de tablo farklı değil. Muharrem Erkek–Muhalifler çekişmesi ise kulislerde en çok konuşulan başlıklardan biri. Bunun yanında Ankara’da Özgür Özel’in gideceği, Kılıçdaroğlu’nun ise geri geleceği söylentileri de parti tabanında ciddi bir kaygının yanı sıra beklenti de yaratıyor. Ancak dikkat edilirse, sahnedeki aktörler birbirleri hakkında kamuoyu karşısında tek bir kelime dahi etmiyor,edemiyor..
Ticaret ve Sanayi Odası’nda da benzer bir manzara var. Mevcut başkan Selçuk Semizoğlu ile aday olacağı sıkça konuşulan Turgay Kılıç arasında “fısıltı gazetesi” hızlı çalışıyor. Ama bakıldığında, iki ismin ağzından birbirine yönelik olumsuz tek söz çıkmıyor. Görüldüğü üzere kavganın kendisi değil, kavganın dedikodusu siyaseti ve ticareti esir alıyor.
Şehirde atmosfer gergin. Partililer davaya küsmüş durumda, iş insanları kaygılı, heyecan kaybolmuş, samimiyet yerini güvensizliğe bırakmış durumda. Kimse açık yüreklilikle konuşamıyor, eleştirmekten korkuyor; kahve köşelerinde ağız dolusu konuşulanlar, resmi kürsülerde fısıltıya dönüşüyor..
Asıl dikkat çekici olan ise şu: Bu isimlerin kendilerinden çok, yanındaki isimler ortalığı yangın yerine çeviriyor.Çünkü kulislerde herkes aynı fırsata oynuyor: “Bu kavga-lar büyürse, krizler ranta dönüşür.”
Ama görüldüğü üzere, krizlerden rant devşirmek isteyen bu çevrelerin dedikodu çarkı, şehrin umudunu tüketiyor. Sonuç: Korku, kaygı, endişe… Çanakkale’de ne siyaset kaldı, ne samimiyet.
TAVŞANA KAÇ, TAZIYA TUT: ÇANAKKALE’DE FETÖ’NÜN KIRINTILARI MI SAHNELENİYOR?
Kulislerde gün yüzüne çıkan bu gerginlikler, aslında daha önce defalarca sahnelenmiş kirli bir oyunun yeni versiyonlarını akla getiriyor. Bir dönem FETÖ’nün devlet içindeki tasfiye operasyonlarının omurgası olan “Tavşana Kaç, Tazıya Tut” taktiği, bugün de kılık değiştirerek yeniden karşımıza çıkıyor. Görüldüğü üzere, Çanakkale’nin siyasetinden belediyelerine, üniversitelerinden iş dünyasına kadar aynı yöntem farklı maskelerle tekrar ediliyor. Bakıldığında yöntem değişmiyor, sadece figüranlar değişiyor.
Çanakkale siyaseti, yıllardır aynı kirli yöntemlere sahne oluyor. CHP’de delege seçimlerinden kurultay krizlerine kadar her aşamada “önce hedef belirle, sonra linç et-tir”taktiği işledi. Bir dönem kendi içinden çıkan isimler, en sert eleştirilerin hedefi oldu. Aynı taktik iktidar cephesinde de görüldü; belediye başkan adaylık süreçlerinde, Bürokrasi de ki algı operasyonlarında,teşkilat yapılanmalarında ve parti içi dengelerde aynı oyunun izleri ortaya çıktı.
Kim bilir kaç kişi “yanlışa bulaştı” algısıyla itibarsızlaştırıldı, sonra sahneye çıkan başka bir grup, aynı merkezden yönetilerek “savunucu” rolü üstlendi. Görüldüğü üzere siyaset, yalnızca karşıt partilerin değil, aynı partinin içindeki hesapların da kurbanı oldu..
ÇOMÜ başta olmak üzere üniversitelerde, özellikle FETÖ’nün etkin olduğu yıllarda, “Tavşana Kaç, Tazıya Tut” taktiğiyle birçok akademisyen hedef alındı. Kadrolar dizayn edildi, masum insanlar yaftalandı,hak etmeyenler terfi ve ünvanlar ile taçlandırıldı . Liyakat ve ehliyet sahiplerinde ise kariyerler bıçak gibi kesildi. Geldiğimiz noktada anlaşıldığı üzere o dönemin yarattığı karanlık izleri ise hala silinmiş /temizlenmiş değil..
Bugün mevcut yönetim bu izleri temizlemeye çalışsa da geçmişin gölgesi kurumların hafızasında hala kendini hissettiriyor. Ve işte tam da bu hafızadan beslenen bazı çevreler, farklı kılıklara bürünerek aynı oyunu yeniden sahneleme cesareti buluyor. Bu da gösteriyor ki, üniversitelerdeki güç mücadelesi yalnızca bilimsel değil, aynı zamanda politik bir silah gibi kullanılıyor.
Belediye meclislerinde yaşanan sert restleşmeler, kamuoyuna çoğu zaman “iktidar – muhalefet” çatışmasıgibi sunuluyor. Ancak bakıldığında perde arkasında aynı odakların yönettiği bir senaryo dikkat çekiyor. Bir meclis üyesi,müdür, yönetici, özel kalem, danışman hedef gösteriliyor, sosyal medyada linç kampanyası başlatılıyor, ardından başka bir grup devreye girip “sahip çıkıyor.” sütten çıkmış kaşık gibi aklanıyor..
Görüldüğü üzere kurgu hep aynı: saldıran da savunan da farklı maskelerle aynı merkezden idare ediliyor. Çanakkale’de belediye salonları artık siyasetin değil, kurgulanmış tiyatroların sahnesi gibi işliyor…
Sanayi ve ticaret odalarında, meslek örgütlerinde ve yatırım süreçlerinde bile aynı kirli yöntem kullanılıyor. Önce bazı iş insanları hedef seçiliyor, ardından hakkında söylentiler pompalanıyor. O söylentiler kısa süre sonra başka bir kanaldan “teyit edilmiş” gibi servis ediliyor.
Sonuçta ise yatırımcılar güvenini kaybediyor, şehirdeki ticari atmosfer bulanıklaşıyor, gerçek sorunlar gölgede kalıyor. Bakıldığında bu tablonun, sadece kişisel değil, kentin ekonomik geleceğini ipotek altına alan siyaset ötesi bir mühendislik olduğu görülüyor .
Bu yöntem artık yalnızca FETÖ’nün değil. Siyasetten akademiye, belediyelerden iş dünyasına, odalara kadar farklı güç odaklarının elinde bir silah haline gelmiş durumda..Anlaşıldığı gibi; Çanakkale’de her parti içi hesaplaşmada, her akademik kadrolaşmada, her ticari çatışmada ve her medya manipülasyonunda aynı oyunun kırıntılarını görmek mümkün.!
Görüldüğü üzere bu taktik, yalnızca bir dönemin değil, bugün de kılıf değiştirerek varlığını sürdüren bir zehir.
Diyeceğimiz o ki;
– Sosyal medyada pompalanan hiçbir bilgiye körü körüne inanmayın.
– Bir grubun hem saldırıp hem savunduğu olaylarda mutlaka bir tuzak arayın.
– Yapay krizlere odaklandığınızda, gerçek sorunların unutturulduğunu hatırlayın.